Geçtiğimiz hafta sonu Beyhan Hanım'ın davetiyle (Beyhan'ın Mutfağı) Beykoz Çubuklu'da bulunan Hidiv Kasrı'nda düzenlenen Pazar kahvaltısına katıldım.Daha önce katıldığım etkinliklerin aksine ilk kez ailemle birlikte bir organizasyona katıldığımdan benim için çok daha anlamlı ve özel bir etkinlik oldu.
İstanbul'un en güzel yanlarından biri şehrin yoruculuğunu unutturan tarihi mekanları diye düşünüyorum.1907 yılında Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırılan ve bu adla anılan Hidiv Kasrı, Art Nouveau tarzındaki görkemli mimarisi,bahçesindeki ağaçları,eşsiz manzarası ve 1996 tarafından bu yana Beltur tarafından işletilen Restoranlarıyla mutlaka gidilip görülmesi gereken yerlerden.
Evimize yakın sayılacak bir mesafede bulunan Hidiv Kasrı'na kısa bir yolculuğun ardından ulaştık.Kahvaltı öncesi bahçede dolaşıp bol bol fotoğraf çektik.Hava oldukça serin olmasına rağmen açık havada yapılan benzer etkinlikler çocuklara çok iyi geliyor.Bu yüzden bizde keyiflerini bozmayarak ortamın tadını çıkarmalarına izin verdik.
Organizasyona ev sahipliği yapan Beyhan Hanım,Uba Foto Ümit Bey,Şef Şenol Özbay,Konuşan Kalem Serkan Bey ile keyifli bir sohbet eşliğinde kahvaltı mönüsünün lezzetlerini keşfe çıktık.
Her çeşidinde bin bir lezzet saklı kahvaltılıkların yanında simit üstü kaşar, ve tahinli profiterol çok beğendiğim lezzetler oldular.
Kahvaltı sonrasında Konuşan Kalem Serkan Bey için bir sürpriz doğum günü kutlaması yapıldı.Blogger arkadaşımız Pastacı Kız'ın elinden çıkan kalem şeklindeki pasta hem görüntüsü hemde el yapımı lezzeti ile çok beğeni aldı.
Kahvaltı'nın ardından kasrın içinde minik bir tura çıktık.Ortasında yükselen mermer çeşmesi,vitray tavanı,yapıldığı yıla bakıldığında şaşırtan lavabo ve banyosu,içinde yükselen tarihi asansörü oldukça ilgimizi çekti.
Özel izinle kullanılabilen asansörü kullanarak kasrın özel detaylarından biri olan seyir kulesine çıktık.Yukarı çıktığımda gördüğüm manzara karşısında büyülenmemek mümkün değildi.Üç cepheden boğaz manzarasını izleyerek hafızamızda kalan güzel görüntülerle son kahvelerimizi içmek üzere aşağı indik.
Siz de şehrin karmaşasından uzaklaşıp eşsiz bir hafta sonu geçirmek isterseniz kahvaltı,yemek ve daha pek çok organizasyonunuza ev sahipliği yapacak Hidiv Kasrı'na uğramanızı öneririm.
Bu güzel güne bizi ortak ettikleri için Beyhan Kadayıfçı'ya,(Beyhaninmutfagi)
Ümit Basar Alkaç'a (@ubafoto) Serkan Karagöz'e (@konusankalemm) Şef Şenol Özbay'a(@chef_ozbay) teşekkürler...
Uzun süre bakımsız kalan kasır, 1984 yılında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu adına Çelik Gülersoy tarafından restore ettirildi ve bir süre otel olarak hizmet verdi. 1994-1996 yılları arasında yeniden restore edilen Hidiv Kasrı’nın işletmeciliği, 1996 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kuruluşu olan Beltur’a geçti. Şu anda lokanta ve sosyal tesis olarak kullanılmaktadır. Kasrın bir yüzündeki İstanbul ‘un en büyük gül bahçelerinden olan dış mekanı ve tarihi iç mekanında ayrıca düğün gibi organizasyonlar da düzenlenmektedir. Arkasındaki koruluk ve dik yürüyüş yolu ise spor ve yürüyüş yapanlarca değerlendirilir.
Muhakkak gezilip görülmesi gereken İstanbulun sayılı güzelliklerinden biridir Hidis Kasrı.
Kasrın mimari olarak, Osmanlı mimarisinin dışında, batılı tarzı (art nouveau) vardır. Ana girişin ortasında mermerden ihtişamlı ve anıtsal bir çeşme vardır. Tavanı çatıya varıncaya kadar yükselir ve vitrayla kaplıdır. İçinde çeşitli yerlerinde zarif çeşme ve havuzlar vardır. Bina plan olarak, salonlar arasındaki bağlantılar aracılığıyla havuzun etrafında bir daire çizmektedir. Bu daire sadece giriş holü tarafından kesilmektedir. Bu holdeki tarihi asansör dikkat çekici başka bir detaydır. Üst katta ise özel odalar bulunmaktadır.
Çubuklu İstanbul’da Boğaziçi’nin Anadolu yakasında Beykoz ilçesine bağlı bir semttir. Kuzeyinde Paşabahçe, güneyinde ise Kanlıca bulunur. Çubuklu’nun sırtlarında Mısır’ın son “bağımsız” hıdivi olan Abbas Hilmi Paşa tarafından yaptırılmış olan Hıdiv Kasrı bulunur. Halil Ethem Bey Yalısı semtteki önemli bir diğer yapıdır.
Mermer Salon
Giriş noktasından Mermer salona bir kaç basamakla inilir. Sağ taraftaki duvarda, tavana kadar anıtsal bir çeşme yer almaktadır. Mozaiklerle süslü bu çeşmenin zemine yakın kısmı, mermer bir tekneyle süslenmiştir. Tekneye, Art Nouveau stilinin sevdiği figürlerden, bir kurbağa, su akıtır. Merdivenlerin karşısı ise, boydan boya demir çerçeveli camdır ve oradan, bina yanındaki, etrafımıza çamlarıyla çevrili, geniş iç bahçeye geçilir. Mermer salondaki tüm mermer sütunlar özel cilalanmış, sütunların içlerine ve salonun tavanlarına Türkiye’de ilk defa olmak üzere, yuvarlak çiçek globu şeklinde, pembe-beyaz-yeşil karışımı avizeler yaptırılmış, yandığı zaman, bu bahçe tipindeki salona uyan renkleri ile ” bir peri sarayı ” görünümü vermesi sağlanmıştır.
Mermer Salona, üzerleri yeşil-gri karışımı mermerli döküm masaları, döküm sandalyeleri ve mermerden servis bankosu ayrıcalıklı bir küçük saray havası vermektedir. Mermer salonun bahçe giriş kısmı beyaz marmara mermeri ile kaplanmış, Mermer Salondan bakıldığında, çevresi mazı çamları ile çevrili alanda yüzlerce gülfidanı dikilmiştir. Güller açtığında, gül bahçesi çevresindeki taş gövdeli sütunlar ve üzerindeki fenerlerde yandığı zaman kendinizi gül cennetinde hissedersiniz.
Konkav Salon
Havuzlu orta mekanda, karşıya ilerlendiği zaman, Konkav biçiminde, Kuzeybatı cephesini teşkil eden iki şömineli ve dire parçasını andıran salona girilir. Bu salon, iki kapıyla, önündeki mermer terasa açılır.
Şömineli salonun tüm duvarları ve tavanın ahşap kaplaması, orjinal maun renginde, İstanbul’ un en mükemmel lambrisi binaya ağır alımlı atmosferini sağlamıştır.
Salonda masif porfir sütunların kaideleri ve başlıklarında yer alan bilezikler altın varaklarla kaplanmış salona görkemli bir hava vermiştir.
Şömineli salonun konkav şeklinde uzanan tavanında, dizi kasetlerden üçüne dönemin stiline uygun olarak, kristal ışık dizileri yaptırılmış, göz alıcı güzelliğini arttıran bu aydınlatma sistemi salona ağırlık kazandırmıştır. Devrin üslubunda masa ve sandalyeleri, şömine aralarına, orjinal duvar kanepeleri, duvar aynaları önündeki bronz statüler, tarihi dile getirerek en önemli bir dekor usulü niteliğindedir.
Salonun Boğaz’ a bakan mermer terası, bahçeden bir metre kadar yüksekte olup 24 adet masif beyaz mermerden sütunlar, üstteki yatak katının balkonuna destek sağlar. Bu terastan, eskiden Boğaz’ın içini seyrederek yemek yenirmiş.
Kristal Salon
Binanın ortasındaki havuzlu mekandan, aralık bir kapıyla, salona girildiği zaman ise, sarayın yemek salonlarına geçilmektedir. Bu salon daire biçimindeki şömineli salona da, ara bir kapıyla geçit verir. Şömineli salondan da, yine bir ara kapıyla, tamamı aynalı Kristal Salona, oradan da mermer salona geçilebilmektedir. Böylece bütün salonlar arasında, ortadaki havuzlu mekanı çevreleyen, yuvarlak bir tratik yapmak mümkündür. Bunu sadece giriş halü keser. Kristal Salonda, tavanındaki ve kapı üstlerindeki girlandlar ve sepet çiçekler, altın varakla kaplıdır. Tamamı kristal aynalarla donatılmış olan bu salon, aynaları, tavan kristalleri ve pirinç fenerleri ile muhteşem bir görüntüye sahiptir. Salonda ahşap lambrilerin baş kısımlarına, orjinal motiflerine uygun hareli kumaştan panolar yapılmıştır.
Ahşap Salon
Tamamı ahşap, muhteşem bir lambriyle kaplı giriş salonlarında, ekstra meşe kerestesinden, orjinal motiflerine uygun ahşap parkeler, ahşap duvar, ahşap tavan ve dolaplar maun renginde orjinaldır.
Havuzlu Yol
Havuzlu mekanda binanın tüm ana karakterine”ART NOUVEAU”‘uygun olarak, duvarlar ahşap kaplamalar arasında, 8 adet desenli aynalarla kaplanmış olup bu mermer havuzlu mekan, ayna ve yansımalarıyla zenginleştirilmiştir. Havuzlu holün özelliği sarayın tüm salonlarına buradan ara kapılarla geçilmesi, özel bir asansörün bulunmasıdır.
Binanızı ortasındaki havuzlu salondan, aralık bir kapıyla, sola gidildiği, zaman Saray’ın yemek salonuna geçilmektedir. Yine bu salon daire biçimindeki şömineli salona da ara bir kapıyla geçit verir. Böylece bütün salonlar arasında, ortadaki bu havuzlu mekan, etrafını çevreleyen giriş-çıkış kapıları ile bir trafik noktası görevini yapmaktadır. Bunu sadece giriş holü keser.
Ana giriş kapısı arkasındaki boşlukta yer alan masif merdivenlerden birinci kata çıkıldığı zaman, orta mekan, daire biçimindedir. Tam ortasındaki boşluktan, aşağıdaki havuz ve yukarıdaki vitray seyredilir.
Birinci Kat
Sağ tarafta, aşağıdaki mermer salonun üstünde 6 adet oda yer almıştır, Bunların üçü, önlerindeki geniş bir balkondan iç bahçeye bakarlar. Etrafı porsuk ağaçları çevrili, bu iç bahçe gül fidanlarıyla donatılmıştır.
Alt kattaki şömineli salonun üstüne gelen daire biçimli parça; kendi iç banyoları, tuvaletleri ve banyo odaları olan, iki büyük yatak odasına sahiptir. Tavanları muhteşem bir lambriyle kaplı bu iki salonun birisi, Hıdiv in kendisine aittir. Hıdiv’in yatak odasının iki duvarını kaplayan büyük gardıropları mevcuttur. Gardıropların bir tanesinin ucundaki aynalı kapısı gizli bir geçittir, ortadaki hole çıkar. Hıdiv’in odasındaki sandalye, “Art-deco” kanepesi özelliği taşır. Zamanında acil ve özel durumlarda kullanılırmış.
Kuleler
Birinci kat holünde sol taraftaki ara koridor olan, Güney Batı’ya bakan büyük odaya ve binanın büyük seyir kulesinin asansörüne geçilir. Kuleye ortadaki asansör ile çıkılabildiği gibi, ahşap katlar ve demir aksam’la örtülmüş geniş bir merdivenle de çıkılabilir. Kulenin balkonlu bir orta katı ve açık en üst terası mevcuttur.
Birinci katın merdiven başından sağ kapıya girildiği zaman, dar bir merdivenle servis katına çıkılır. Burada da, çepeçevre 8 adet oda yer almaktadır.
Koridorun ucunda ise, binanın kare biçiminde Cihannüma kısmına çıkılmaktadır. 4 cephesi Manivelayla açılan 4 kepenkle kapalı bu seyir yerinin ortası, merdiven boşluğudur, bir cephesi yan çatıya bakar, üç cephesinden çevre seyredilir.
Bu çatı katıda ayrı ayrı döşenerek bir mutfak ve kata bir duş eklenerek, otel bölümü haline getirilmiştir.
Kuleler ve asansöre çıkan merdiven basamakları, kapıları orjinal döşeme kaplamaları Romanya Köknar Ağacından olup, bu günün birinci sınıf kerestesiyle aynı kalitededir. Kapının restitüsyonu birinci sınıf çıralı çamdan yapılmıştır.
Orjinal kule asansörü halen çalışır durumdadır. Kuleden tüm Boğaz’ı baştanbaşa seyrederek sonsuz yeşillik, deniz ve doğa ile baş başa, çayınızın zevkini çıkarabilirsiniz.
Abbas Hilmi Paşa
Mısır’ın en son Hıdiv’i, Kavalalı Mehmet Ali Paşa sülalesinden Tevfik Paşa’nın oğlu, aslen ve neslen Türk olan Abbas Hilmi paşa 19.12.1944 yılında Cenevre’deki ( Quai du Mant Blanc Ma. 5 ) Leman Gölü karşısındaki köşkünde gece saat üç raddelerinde, ani bir kalp krizinden vefat etmiştir.
Tevfik Paşa
1881 yılında tahta çıkan Tevfik Paşa, İsmail Paşa’nın tam zıddı, uysal, sakin ve tutumlu idi. Tek kadınla, hanedandan bir prenses ile evliydi. Kaderini kabul etmişti. Elinden ekonomik dizginler kolaylıkla alınmıştı. Ülkeyi yabancı nazırlar ve iktisatçılar yönetmeğe başladı. Tasfiye kanunu yapılmıştı.
Mısır kaynıyordu. “Mısır, Mısır’lılarındır” sloganı Milliyetçileri harekete geçirmeye başlamıştı.
Şubat 1881’de Çerkez asıllı Harbiye Nazırı Osman Rıfkı Paşa, ordudan birkaç Mısır’lıyı elediği için, Miralay Arabi’nin itirazları ile Hidiv arada kaldı. Osman Rıfkı Paşa’yı azletti. Milliyetçilere mensup Mahmut Sami Paşa’yı Harbiye Nazırı yaptı. Arabi Paşa’da bir ıslahat komisyonunun başına getirildi.
1881 yılı son aylarında meclis toplandı, olaylar durmadı. Çünkü İngiltere ve Fransa, Meclise bütçe yetkisi vermek istemiyorlardı. Ordunun büyük kesimini oluşturan Vataniler, Meclis ve dayanağı halk, Mısır tarihinde ilk defa olmak üzere, ülkenin kaderine sahip çıkma konusunda anlaşmışlardı. Bu, on bir yıllık Mısır tarihinde, demokratik ilk olaydı. Yabancılarla halk arasında kalan Hıdiv Tevfik Paşa Vatanilerden bir hükümet kurmak zorunda kaldı.
1882 Şubat ayında Mahmut Sami Paşa’yı Başbakan, tam cahil Arabi Paşa’yı da Harbiye Nazırı yaptı.
Yeni hükümetin ilk işi bir grup Çerkez Subayı, Arabi’ye karşı suikast ithamıyla, sürgüne göndermek oldu. Padişah Abdülhamid müdahale edip yargılama belgelerini istedi. Mısır Nazırlar Heyeti bunu fermanı hükümlerine aykırı buldu ve Hıdiv’i düşürmeye kalktı.
İstanbul’da kargaşa çıkmıştı: Bab-ı Ali, Hıdiv’i tutuyor. Abdülhamid ise Said Halim Paşa’yı getirmek istiyordu. Abdülhamit’in Hanedandan olan Said Halim Paşa’ya sempati duyduğu biliniyordu.
Karışıklıktan, İngiltere ve Fransa yararlandı. 20 Mayıs 1982’de harp gemileri İskenderiye’ye getirilip, toplarını şehre çevirdiler. Hıdiv Tevfik Paşa güçsüzdü, Abdülhamid devreden çıkmıyor, vatanileri ” Selam-ı Şahaneler “ve nişanlarla İstanbul’a getirilip, durumu idare etmek istiyor, bu amaçla Derviş Paşa başkanlığında bir heyet Mısır’da iken, bir kıvılcımla İskenderiye sokaklarında bir Arap’la, bir Malta’ lı arasında kavga çıktı. Limandaki Rumlar ve azınlıklar Malta’ lıyı tuttuğundan, kavga savaş halini almış 40 Avrupa’ lı ölmüştü.